TÜRKİYE, MHP FİKRİYATINININ İKTİDARA GELMESİNE MUHTAÇ; TÜRKÇÜ- MİLLİYETÇİ KADROLAR DA HİZMETE HAZIRDIR.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kökleri-mazisi tarihin derinlikleriyle ifade edilen, 7 bin yıllık bir çınar, muhteşem bir geçmişe sahip bir milletin, kültürün, medeniyetin varisidir.
Türkiye “bölgesel bir güç” olmanın yanısıra, bir “ Süper Güç olabilme” imkan ve kabiliyetine de sahiptir.
Bu sebepledir ki; dahili ve harici düşmanlar “ işbirliği halinde” Türkiye’yi güçsüz düşürmeye, gücünü başka noktalara kanalize etmeye mecbur bırakılmaktadır.
1970-1980 yılları arasında sağ, sol mücadelesi ile 5 bin vatan evladını “hayatlarının baharında” anarşiye kurban veren Türkiye, 70’ li yılların ortalarından itibaren de onlarca Diplomatımız Ermeni Teröristler (ASALA TERÖR ÖRGÜTÜ) tarafından şehit edilmesiyle “ kolu-kanadı kırılmak suretiyle” güçsüzleştirilmek istenmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ nin 1970’li yıllarda CIA Ankara Büro Şefi olan Paul Henze 12 Eylül 1980 Askeri darbesinin başarıyla sonuçlanmasını dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ a “ Bizim Çocuklar Başardı” diye müjdelemesi ile
Türkiye’de yeni bir dönem başlatıldı.
ABD güdümlü 12 Eylül darbesi ABD’ nin “ kolayca kullanabileceği kişilerin” siyasi iktidarı ele geçirmesine imkan hazırladı.
Bu dönemde Ülkücü-Milliyetçi Kesimin “ Beyin Takımı, Gençlik Liderleri ve Eğitimcileri” Mamak zindanlarına tıkılırken” Sol’ un “ ayak takımı” da ceza evlerinde konuk edildi. 12 Eylül darbecileri o kadar “ eşitlikçi” davranıyordu ki; bir sağdan, bir soldan mantığıyla gençlerimiz dar ağacına gönderiliyordu…
12 Eylül askeri darbesi sonrası darbeci generaller “ vazifesini çok iyi yapmış”
Apolitik bir gençlik yetişmesine imkan hazırlamış, darbe ürünü partilerden Anavatan Partisi de üzerine düşeni yaparak “ köşe dönmek, kolay para kazanmak, çalışmadan servet edinmek” gibi kişisel hedeflere yönelmiş , ülke meselelerine bigane, apolitik, hedefsiz bir gençlik ortaya çıkmasına imkan sağlamıştır…
1978 yılında Diyarbakır’ın Lice İlçesinde kurulan Kürdistan İşçi Partisi(PKK) ilk yıllarda bazı şehir eylemleri yaparak palazlandı, 1984 yılında ise Türkiye’nin “başına bela bir örgüt olarak” ortaya çıktı.
Bilinen gerçekleri yinelemek yerine hep birlikte yaşadığımız 40 yılın bilançosunu vererek yetinmek istiyorum:
8 bin 600’ ü asker, polis, korucu ve güvenlik görevlisi olmak üzere toplam 15 bin şehit vermemize mal olan bu dönemde hain teröristler kahraman asker ve güvenlik güçlerimizle girdikleri çatışmalarda 46 bin kayıp vermişlerdir.
PKK Terörü yüzünden hayatını kaybetmiş olanların sayısı 61 bin kişiyi aşmıştır.
Türk Devleti terörle mücadelede 1 trilyon ABD Doları harcama yapmıştır.
Türkiye’ nin devlet ve özel sektör tüm dış borçlarının 600 milyar dolar olduğu dikkate alınırsa “ sadece maddi tahribatın bile” ne denli yüksek olduğu ve bu “ terör harcaması olmamış olsaydı”
Türkiye’ nin ne kadar daha geniş imkanlara sahip olabileceğini hesaplamak zor olmasa gerek…
ÜLKÜCÜ KADROLAR HİZMETE HAZIR.
MHP GÖREVDEN KAÇAMAZ!…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)bilinen “Şanlı” mazisi, Yetişmiş kadroları, var olan yetişmiş elemanları, bürokrasideki deneyimli kadroları ile Türkiye’yi yönetebilecek yetkinlik ve kabiliyettedir.
Milliyetçi Hareket Partisi mevcut gücü ve “ ağırlığıyla” iktidar alternatifi olarak görülmese de; hakikat tam da öyle değil.
Bugün şu gerçeği dost, düşman herkes biliyor ki, “ Ülkücü Kadrolar” başta CHP olmak üzere bütün partilerde siyaset-hizmet yapma imkanı bulmakta, hatta tercih edilmektedirler. Bunun dışında, “ hayatının bir döneminde MHP’ de siyaset yapmış” Milliyetçi, Ülkücü vatan evladı, BABA OCAĞI bildikleri Milliyetçi Hareket Partisi’nde gerekli şefkati görmek şöyle dursun adeta dışlanmış, partiyi terk etmeye zorlanmış hatta ihraç edilmiş olmalarından dolayı başka oluşumlarda kendilerine yer bulmuşlardır.
Kerhen de olsa başka partilerde siyaset yapmak veya köşesinde oturup partisinin “ gerçek kimliğine geri dönmesini bekleyen “ milyonlarca Ülkücü, “büyük günün kucaklayıcı çağrısının özlemiyle “ yanıp tutuşmaktadır.
Sayın BAHÇELİ bir “GÖNÜL SEFERBERLİĞİ” ilan etmeli bütün Ülkücüleri Birlik olmaya ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) saflarına katılmaya davet etmelidir.
MHP , davet sonrası gerçekleşecek katılımlarla oluşacak “birlik olma ruhu” ve özgüveniyle tüzük, parti proğramı ve yeni katılımcıların seçilmesine imkan tanıyacak şekilde “ büyük kurultaya” gitmeli, gerekirse bir hafta sürebilecek geniş katılımlı bir kurultay ile partinin ve ülkenin geleceği ile ilgili “ beyin fırtınası” yaparak ideal bir parti tüzüğü ve proğramı ile “ Yeni MHP’yi Türk Milleti’ nin beğenisine sunmalıdır.
MHP, parti içi demokrasinin uygulandığı bir parti olmalı sözde değil özde “ Türk Asrının” teoride ve pratikte yoğrulduğu-kotarıldığı bir yuva, bir ocak olmalıdır.
Küçük olsun benim olsun anlayışını terkederek, Büyük Buluşmayı gerçekleştirmek zorunda olduğumuzun bilinciyle hareket etmeliyiz.
Milliyetçiliği, Ülkücülüğü ön plana çıkartan Büyük Önder Atatürk, Ziya Gökalp ve Alparslan Türkeş’ in anladığı manada Türkçü-Milliyetçi fikirlerin hakim olduğu bir parti proğramı ve Dokuz Işık Doktrini’nin milletimize anlatılması suretiyle geniş bir teveccühe mazhar olacaktır.
Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’ in siyasi mirası, bugün irili ufaklı partiler tarafında bölünmüş bir şekilde yüzde 25’lik bir oy potansiyeline sahiptir.
Milliyetçi Hareket Partisi,
Milliyetçi-Ülkücü Partileşmenin ilk ve en güçlü partisi olduğuna göre; dağılmış, başka partilere gitmiş, hatta; “partisini arayan” milyonların gönlünde bir zamanlar yer etmiş olan MHP bir “ öze dönüş hareketine” öncülük etmeli ve “büyük daveti” başlatmalıdır.
Hiç bir komplekse kapılmaksızın, daveti gerçekleştirmek, gerekirse defalarca çağrıda bulunmak ve bölünmüşlüğü sonlandırarak “BİRLEŞİP İKTİDARA YÜRÜMEK “ yüce milletimize karşı yerine getirilmesi gereken bir görevdir.
Tavanda meydana gelebilecek bir “ kucaklaşma” tabanda da teveccüh bulacak ve oluşacak sinerji ile Milliyetçi Kadrolar hep birlikte iktidar alternatifi olabilecek çalışmaları ortaya koyabilecektir.
Başta MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli ve partinin üst düzey yöneticileri , “mahkeme Kadı’ya Mülk Değildir” özdeyişinde ifade edildiği gibi SİLKİNMELİ, eğer kendilerinde Türkiye’ yi idare edebilecek EFORU görmüyorlarsa işgal ettikleri mevkileri genç, dinamik, idealist ve “ teslimiyetçi olmayan” Türkçü-Ülkücü kadrolara terketmesini bilmeleri, tarihi bir vebalden kurtulmaları için bir fırsattır.
Aksi halde Türkiye, meçhule doğru gidecek olması muhtemel bir yolda olmaya devam edecek demektir.
Türkiye İdealist, “Her şey Türk için, Türk’e göre ve Türk Tarafından” şiarıyla hareket eden kadroların iş başına gelmesine her zaman olduğundan daha fazla ihtiyaç duymaktadır.
Yorum Yazın