Köşe yazarının en önemli iki amacından biri hayatın kıyısından köşesinden yol göstermektir. Diğeri de okura günlük hayatında, sohbetlerinde kullanabileceği malzeme vermektir.
Her iki amaç da gerçekleşirse yazar ve yazdıklarının değeri artar.
Yazıyı okuyup bitirdiğinizde “böyle düşünmemiştim” diye sohbet ortamlarında kullanabileceğiniz bir bilgi ya da kişisel hayatınızda ilham verici bir rehberlik ışığı görmeniz dileğimdir.
Burada konumuz tamamen günlük temel ihtiyaçların büyük kısmını karşılayacak gelire sahip olmama durumunu ifade eden yoksulluk değil.
Ortalama bir yaşam bilgisini idrak edip sağlıklı duygu ve düşünce geliştirmek, bunu ilişki kurduğu diğer insanlara yansıtmaktan söz ediyorum.
İnsanı diğer canlılardan ayıran kültürüdür.
Dijital çağda insanın kendi ruh, beden ilişkisi ve yaşadığı dünyadaki yerini sağlıklı olarak tanımlamasının zorlukları arttı.
Bu kısacak yazıda bir yazarın hedeflediği amaca ulaşmaya çaba göstereceğim.
“Bedene kazınmış yoksunluk” başlığını bilinçli seçtim.
Toplumda dikey hiyerarşi içindeki alt tabakaya mensup bireyin ortalama kültür ve eğitimin gerekliliğini yerine getirememesi “kültürel yoksunluk” olarak nitelendirilir.
Daha açık ifade edersek; referans grubun kültürel değerlerine sahip olamamaktan kaynaklanan eziklik duygusu.
Yoksulluk içinde yaşayan birinin maddi olanaklarının aniden artması, çoğunlukla “kontrolsüz güç” doğurur.
Daha çok kazanmak, her şeye rağmen biriktirmek, yoksulluk içinde geçen hayatının boşluğunu doldurma hırsı, diğerlerine karşı duyarsızlaştırabilir.
Bütün canlıların iletişim biçimi farklıdır. Sadece insan araya kültürünü koyar ve diğer canlı varlıklardan ayrılır.
Maddi varlığı sürekli yükselen “sonradan görme” varlıklı birinin araya kültürünü koyamaması, insanî değerlerden yoksun bırakacaktır.
Hayatına hep maddi varlıklar şekil verecektir.
Bir de şöyle düşünün; yemek, içmek, hayata tutunmak için çalışmaktan ibaret bir hayat süren insan, maddi varlıkları arttıkça kültürel yoksunluk hali daha da belirginleşir.
Ancak kültürel zenginliğine de yatırım yapması halinde gerçek anlamda zenginleşebilir.
Basit bir örnekle konuyu zihninize daha da yaklaştırmak isterim.
İNSANI KÜLTÜRÜ ONURLANDIRIR
Her türlü maddi olanaklara sahip birinin, sıradan bir insanın elindekine gıpta etmesi, onu da arzulaması, sahip olmak istemesi tam olarak “bedene kazınmış yoksunluk” göstergesidir.
Sıra dışı bir örnek vermek gerekirse; holding sahibinin dar gelirliler için dağıtılan devlet yardımlarından yararlanmak için talepte bulunması…
Örnekleri zihninizde çoğaltabilirsiniz.
İhtiyacı olmadığı halde başkasının hayatında olanları da istemek, yoksunluk ve yoksulluk duygusunun bedene kazınmış halidir.
Sevgisiz büyümüşlerin, gerçek sevgiyi anlayamaması gibidir. Anlasa da karşılık verememesidir bedene kazınmış yoksunluk.
Madde kullananların yoksunluğu kadar derin ve delirtici bir duygudur bu…
Varlık içinde yokluktur bedene kazınmış yoksunluk.
Kültür, yaşanmışlığın tortuları, hayatın kalıcı eserleridir.
Yoksunluk ve yoksulluk duygusunun hâkim olduğu bir hayatın içinden kültürel birikim çıkamaz.
Kültürel kimliğini tamamlayamamış bireylerden esenlikle toplum çıkmaz.
Ancak topluluklar, gruplar, aşiretler, sınıflar oluşur.
Toplumsal gelişmeyi engelleyen kötü gelenekler kültür adı altında yeterli görülmesi sorunları daha derinleştirir.
İnsanı ve hayatı ancak kültürel zenginlik onurlandırır.
Yorum Yazın