ÜLKEMİZ İNSANLARI BİR TARAFTAN HAK ETMEDİKLERİ
‘ŞARTLARDA’ YAŞAMAYA MECBUR BIRAKILIRKEN; BİR YANDAN DA ‘TERCİHLERİNİN’ OLUMSUZ SONUÇLARINI YAŞAMAKTADIR.
Sevgili okurlarım, öncelikle yeni yılınızı kutlar, şahsi planlarınız ve hedeflerinize (sıhhatli bir şekilde) erişmenizi temenni ederim.
Bu yazımda, (SU’ dan) bazı meseleleri ele almak istiyorum.
Ülkemiz insanları devlete olan saygılarından, ulu Emre itaat etme geleneğinden, devlet büyüklerimizin (veya yerel yöneticilerimizin) mutlaka bir bildikleri vardır, onların takdir ettikleriyle yetinmemiz uygundur düşüncesinden dolayı tepki verememekte her şeyi oluruna bırakmaktadırlar.
İlk olarak (küçük sorunlardan) SU meselesine değinmek isterim.
Su kaynaklarını devletten veya özel mülk sahiplerinden kiralayarak orada bir ‘dolum tesisi’ teşkil eden ‘ Firma sahipleri’ , şişelenmiş suları piyasaya arzetmektedir.
13 Ocak 2025 itibariyle yaptığımız bir ‘piyasa araştırmasına göre’ 0,5 litrelik (bir içimlik) su fiyatları arasında ‘uçurum derecesinde fark’ olduğunu gördük.
Bu araştırmaya göre en ucuz 0,5 litrelik pet şişe su fiyatı:2.35 ₺ iken; piyasadaki en pahalı (0,5 litrelik) suyun fiyatı 13.95 ₺’ dir.
Bize göre devletimizin ilgili kurumları bu (su’dan) meseleye el atmalıdır ve fiyatların fahiş olmasını önlemeye yönelik yaptırımlar uygulamalıdır.
VERGİ KAÇAĞI DA DİKKATE ALINMALI!…
Su piyasasında dönen paranın miktarı, büyüklüğü ‘ kayıt dışı’ olgusundan dolayı pek mümkün görünmese de, özellikle büfelerde, sokaklarda, yollarda satılan suların kayıt dışına ne denli ‘çanak tuttuğu’ da dikkatli gözlerden kaçmaması gerekir.
Bir vatandaş (örneğin bir emekli kişi) günde iki kez dışarıdan içme suyu almak ihtiyacı hissetse (ortalama fiyatı baz alsak bile) 20 ₺ ödemek zorundadır. Bu durumun önüne geçmek devletin kontrolünde mümkündür:
Şöyle bir örnek sunmak isteriz; devletin ilgili birimleri (şişelenmiş) su üreticilerini toplayarak şişelenmiş suda fiyat ‘ üst limiti’ belirleyip bu fiyatın üzerinde satılmasını yasaklayabilir, şu firmaları piyasaya arzettikleri ürünlerin üzerine ‘ tavsiye edilen azami satış fiyatı’. İbaresi ile bayi, büfe ve bakkalların da en fazla belirten fiyata satmaları sağlanabilir.
2. KÜÇÜK MESELE: YUNAN ADALARI’NI ‘ İHYA ETME TURİZMİ’…
Sevgili okurlarım, kıymetli vatandaşlar
Bu yazımda sizlerin dikkatini ‘ilginç’ bir hususa çekmek istiyorum; küçük bir mesele gibi gözüken fakat Ege’ nin Türkiye kıyısındaki turizmci, otel-pansiyon işletmecisi ve restorant işletmecileri için (büyük bir mesele olan) kısa süreli ‘ eğlence turizmi amaçlı’ ‘ Ekspres vizeli ‘ Yunanistan seyahatleri nedeniyle YERLİ TURİZMCİLERİN yaşadıkları mağduriyet dikkat edilmesi gereken bir husustur ve bu ‘olguya’ bizler tüketiciler olarak imkan vermemeliyiz…
Kısa süreli turlar için bir kişi 70€ vize bedeli, 500₺ yurt dışı çıkış pulu bedeli ödüyor, buna ilave olarak konaklama ücreti ve yeme,içme eğlence mekanları harcamasıyla üç günlük bir kısa seyahat ortalama olarak (kişi başı) 400 AVRO’ ya mal olmaktadır. Türkiye’ den ‘kısa süreli vize ile’ eğlence turizmi amaçlı Yunan adalarına giden vatandaşlarımızın totalde 1,5 milyar ABD Doları harcama yaptıkları tahmin edilmektedir. 2024 yılı Eylül ayı sonuna kadar 372 bin kişi ‘express vizeli seyahat’ etmek suretiyle anılan miktarda harcama yapmaktadır.
Kıymetli okurlarım, gezmek, görmek ziyaret edip bilgi ve görgümüzü artırmak tabii ki hakkımızdır ve gereklidir de…
Bizim ‘karşı olduğumuz’ veya olmasını gereksiz gördüğümüz Güzelim Ege sahillerimiz ve ‘Rakı balık Ayvalık’ keyfi yapmak yerine ; ‘taverna turizmi, OUZO tüketimi, tabak kırmaktan ibaret’ kültürel hiç bir boyutu olmayan (ben de gittim) demek için yapılan seyahatlerdir.
Türk Turizmciler de kolları sıvamalı ve Türk Müşterilerini Ülkede tutmanın yollarını bulmalıdır. Özellikle sahil kesimlerindeki bazı ‘ esnafların’ insafsızca fiyatlarla tüketicimizin başka mecralara yönelmesine zemin hazırlamaktadır. Uzun vadede Türk Turizmini zora sokabilecek uygulamadan vazgeçilmesi için Türk Turizm İşletmecilerinin üzerine büyük sorumluluk düşmektedir…
3. KÜÇÜK MESELE: ÖZEL OKUL VE ÖZEL HASTANE ÜCRETLERİ.
Türkiye, son zamanlarda adeta özel okul işletmecileri ve özel hastane işletmecileri için adeta bir cennet olmak halini aldı .
Halbuki Anayasamıza göre eğitim vermek devletin başlıca görevlerindendır. İşte ilgili madde:
II. Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi
MADDE 42. — Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Eğitim ve öğretim, Devletin başıfia gelen ödevlerindendir.
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gö
zetim ve denetimi altında yapılır.
*********
- [ ] Çocuklarına iyi bir eğitim verebilmek için varını yoğunu ortaya koyan Ebeveynler, özel okullarda eğitim görmelerini istedikleri çocukları için yıllık 1 milyon ₺ (ve üzeri) bir ücret ödemeyle karşı-karşıya kalmaktadır. Bu durumun devam etmesi (aynı zamanda) nüfus artışını da engellemekte, pahalı hayat şartlarında çocuk eğitiminin de adeta bir yük olduğu var sayılırsa , devletin bu meseleye de el atması ve devlet okullarının eğitim kalitesinin yükseltilmesini sağlaması gerekmektedir.
Diğer bir kanayan yara da Türkiye’de sağlık hizmetlerindeki erişim zorluğudur, devlet ve SGK hastanelerinde ‘sıra gelmesini beklemek’ sıkıntılı bir hal aldı, buna örnek olarak bu satırların yazarına bir devlet hastanesinde muayene için 6 ay sonraya gün verildiğini belirtmek yeterli olur sanırım. Oysa T. C. Anayasasının 56. Maddesi açıktır:
“Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ekonomik gücünün çok ,çok üzerinde “yardımlar, dış yardımlar ve Mülteci (Geçici Korumaya Tabi) lere yapılan yardımlar gibi harcamaların yıllık 15 milyar ABD. Doları’nın üzerinde olduğu dikkate alınırsa Kendi vatandaşlarımızın (özellikle) eğitim ve sağlık harcamalarından kısarak yabancı ( geçici Korumaya Tabi) kişilere aktarıldığı pekala söylenilebilir…
DEVLETİMİZ LÜTFEN (İTİBRDAN) TASARRUF EYLESİN…
Makam aracı sayısı ‘ muadil sayılabilecek ülkelerden’ kat be kat fazla olan, cumhurbaşkanlığı uçak filosunda 13 uçak bulunan, ‘ koruma ordusuyla’ seyahat eden ve 2024 rakamlarına göre aynı yılın 11 ayında 2,1 milyar ₺ tutarında harcama yapılan ‘ koruma ordusu’ ayrıca astronomik maliyetlerle yapılan Beştepe Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin maliyeti , devam eden harcamaları Marmaris Okluk Koyu’nda inşa edilen 300 odalı yazlık sarayın yolları için (yaş kesen baş keser özdeyişinin aksine) kesilen 50 bin ağaç ve inşaat maliyeti , buna ilaveten Bitlis ili Ahlat ilçesinde Van Gölü kenarında yapılan ve 2020 rakamlarıyla 221 miıyon ₺’ ye mal olan Ahlat Köşkü , Istanbul’ daki saraylar ve cumhurbaşkanlığı köşklerindeki ofislerin masrafları hesaba katılırsa bu ‘fakir milletin’ vergilerinin ne kadar isabetsiz yerlere harcandığını görmek mümkün olur.
O bakımdan diyoruz ki; “lütfen şatafata, gösterişe bir son veriniz” ve ülkemizin kaynaklarını ‘rasyonel’ mecralara aktarınız.
Yorum Yazın