63 yıl önce başlayan bir hikaye… Avrupa’nın dört bir yanına umut dolu bavullarla gönderilen genç Türk işçileri… Kim bilir hangi hayallerle, hangi umutlarla otobüslere, trenlere bindiler? Bir gurbet hikayesi, milyonlarca yüreği ikiye böldü: Bir yarısı sıla hasretiyle yandı, diğer yarısı yeni bir hayat kurma mücadelesiyle yoğruldu. Yurt dışına gönderilen işçiler yalnızca kendi ailelerini değil, aynı zamanda Türkiye’yi de ayakta tuttu.
Bu fedakarlıklar sayesinde Türkiye’nin kalkınmasında büyük bir rol oynadılar. Çocuklarının geleceği için kendi gençliklerini feda ettiler; birikimlerini Türkiye’ye gönderdiler, memleketlerinde evler, köprüler, yollar inşa edildi. Bu noktada rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Hürriyet’e verdiği röportajdaki şu tarihi sözleri yüreklerimizde yankılanıyor:
“TÜRKİYE GURBETÇİNİN PARASIYLA YAPILDI.”
“Bize döviz gönderen işçilerimiz, Türkiye’nin bugünlere gelmesinde en büyük kahramanlardır. O dövizler gelmeseydi, Türkiye ekonomik sıkıntılardan çıkamazdı.” Her kuruş, her alın teri, Türkiye’nin geleceği için taş üstüne taş koymuştu.
Ancak tüm bu fedakarlıkların karşılığı verildi mi? İşte asıl soru bu. Hükümetlerden “Seçim bölgesi istiyoruz” dedik, “Yok” dediler. “Yurtdışı Türkler Bakanlığı istiyoruz” dedik, “O da yok” dediler. Siyasi partilere “Yurtdışı Türklerden sorumlu genel başkan yardımcısı istiyoruz” dedik, “Buna gerek yok” dediler. Sanki 10 milyon gurbetçi hiç yokmuş gibi davranıyorlar.
Oysa gurbetçilerin gönderdiği her kuruş, Türkiye’yi kalkındırdı. Ama bu emeğin karşılığında hak ettikleri değer ve temsil hâlâ verilmiş değil. Bir düşünün… Ellerinde kısıtlı imkanlarla Almanya’nın, Fransa’nın, Belçika’nın fabrikalarında uzun saatler çalıştılar. Yabancı bir dilde, yabancı bir kültürde, kendi kimliklerinden ödün vermeden bir hayat kurdular. Ancak kalpleri hep Türkiye’deydi.
Gönderilen her kuruşun ardında bir umut vardı: “Bir gün döneceğiz.” Bugün dördüncü, hatta beşinci kuşak gurbetçilerimiz var. Ancak ilk kuşak, o büyük fedakarlığı yapan nesil, hiçbir zaman unutulmamalı. Onlar yalnızca ekonomik katkı sağlamadı, aynı zamanda kimliğimizi, kültürümüzü ve gururumuzu taşıyan birer bayraktı. Onların hikayesini sadece para gönderen insanlar olarak değil, memleket hasretiyle yanıp tutuşan kahramanlar olarak hatırlamalıyız.
Çünkü o ilk neslin fedakarlığı olmasaydı, belki de bugün Türkiye çok daha farklı bir yerde olacaktı. Her gurbetçinin bir hikayesi var, bir özlemi, bir acısı… Ve bu hikayeler hepimizin geçmişinde yankılanıyor. Unutmayalım: Türkiye’yi geleceğe taşıyan köprüler, gurbetçinin katkıları ile inşa edildi.
Yorum Yazın