2025 yılı Almanya için yalnızca bir seçim yılı değil; aynı zamanda ekonomik krizler, siyasi istikrarsızlık ve toplumsal değişimle yüzleşeceği kritik bir dönüm noktası. Sandıklar kurulacak, oylar verilecek, ancak asıl mesele sandığın ötesinde saklı: Almanya’nın büyüyen göçmen gerçeğiyle yüzleşmeye cesaret edip edemeyeceği.
Yaklaşık 60 milyon seçmenin bulunduğu Almanya’da, 7 milyondan fazla göçmen kökenli seçmen sandık başına gidecek. Bu, toplam seçmen kitlesinin yüzde 12’sine tekabül ediyor. Aralarında 1 milyon Türkiye kökenli seçmen de var.
Bu rakamlar, Almanya’nın siyasi geleceğinde göçmenlerin belirleyici bir rol oynayabileceğini gösteriyor. Ancak gerçek şu ki, göçmenler siyasette hâlâ “geçici misafir” muamelesi görüyor. Almanya’nın kalkınma yolculuğu, Türkiye başta olmak üzere birçok ülkeden gelen işgücü göçüyle şekillendi.
Almanya, iş gücü ihtiyacını karşılamak için çağırdığı göçmenlerin kalıcı olacağını ancak onlarca yıl sonra kabul edebildi. Bugün ise aynı göçmenler, siyasi söylemlerde bir tehdit unsuru olarak sunuluyor. Peki neden? Çünkü Almanya’da siyaset, çözümler üretme kabiliyetini kaybettikçe, sorunun faturasını bir günah keçisine kesmek daha kolay hale geliyor. Bu kolay hedef de göçmenler oluyor.
Göçmen karşıtı söylemleriyle bilinen AfD gibi partilerin yükselmesi tesadüf değil. Ancak mesele yalnızca aşırı sağla sınırlı değil; neredeyse tüm partiler göçmen karşıtı söylemleri, seçim malzemesi haline getirmiş durumda.
Çünkü korku siyaseti, en ucuz ve en etkili araç. Almanya, ekonomik olarak göçmenlere muhtaç. Yaşlanan nüfus, düşen doğum oranları ve nitelikli iş gücü açığı, Almanya’nın göçmenlere daha fazla kapı açmasını zorunlu kılıyor.
Almanya göçmenlere muhtaçken, siyasi partiler göçmen düşmanlığı üzerinden oy topluyor. Bu bir çelişki değil de nedir? Almanya bu seçimlerle sadece siyasi bir yol ayrımına değil, ahlaki bir hesaplaşmaya da giriyor. Sorulması gereken asıl soru şu: “Almanya, göçmenleri siyasi bir araç olarak kullanmaya ne kadar daha devam edecek?”
Ve daha önemlisi: “Bu siyasi manipülasyonun biriktirdiği öfke nasıl yönetilecek?” Çünkü unutulmamalı ki, bir toplumun geleceğini belirleyen sandıktan çıkan oylar kadar, o sandığa yüklenen umut ya da umutsuzluktur.
Yorum Yazın